İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu: Bu dava yalnızca Türkiye'de en büyük sağlık sistemi skandalı değil, belki de dünya sağlık tarihinin en büyük toplu davalarından biri olacaktır
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ve İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Özden Kaboğlu, İlk duruşması görülen Yenidoğan Çetesi Davası ile ilgili Bakırköy Adliyesi önünde açıklama yaptı. Sağkan, Türkiye Barolar Birliği'nin ve baroların davaya katılma talebinin reddedildiğini açıklayarak, mücadeleyi sürdüreceklerini söyledi. Kaboğlu ise "Bu dava yalnızca Türkiye'de en büyük sağlık sistemi skandalı değil, belki de dünya sağlık tarihinin en büyük toplu davalarından biri olacaktır. Bizim açımızdan bir karanlık sayfadır" ifadelerini kullandı.
(İSTANBUL) - Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ve İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Özden Kaboğlu, İlk duruşması görülen Yenidoğan Çetesi Davası ile ilgili Bakırköy Adliyesi önünde açıklama yaptı. Sağkan, Türkiye Barolar Birliği'nin ve baroların davaya katılma talebinin reddedildiğini açıklayarak, mücadeleyi sürdüreceklerini söyledi. Kaboğlu ise "Bu dava yalnızca Türkiye'de en büyük sağlık sistemi skandalı değil, belki de dünya sağlık tarihinin en büyük toplu davalarından biri olacaktır. Bizim açımızdan bir karanlık sayfadır" ifadelerini kullandı.
SGK’yı dolandırarak yenidoğan bebeklerin ölümüne neden olan Yenidoğan Çetesi Davası’nın ilk duruşması, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürüyor.
"Davaya katılım talebimiz reddedildi"
Bakırköy Adliyesi önünde açıklama yapan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, Türkiye Barolar Birliği'nin ve baroların davaya katılma talebinin reddedildiğini belirterek şöyle konuştu:
"Bugün ilk duruşmada beklentimiz çocukların yaşam hakkının söz konusu olduğu bir dava dosyasında, Türkiye Barolar Birliği'nin ve barolarımızın katılma taleplerinin kabul edilerek daha etkin, daha şeffaf bir yargılama sürecinin hayata geçirilmesi suretiyle istisnasız tüm sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması için buradaydık. Tabii ki hukuk kurumlarını temsil ediyoruz. Masumiyet karinesini, lekelenmeme hakkı gibi evrensel hukuk kurallarını hiçbir zaman yok sayarak hareket etmedik. Her zaman da bu kurallara son derece saygı gösterdik. Ancak baroların katılma taleplerinin kabul edilmemesi halinde gerçekten bir yargılamada hakkaniyetle karar verilmesinin mümkün olmadığını da çok ama çok iyi biliyoruz. Bildiğiniz üzere daha birkaç hafta önce Diyarbakır'da Narin kızımızın dosyasına ilişkin olarak Diyarbakır Barosunun müşteki ve katılan olarak kabul edilmesi ileride o dosyada maddi gerçeğe ulaşılması noktasında son derece hayati bir karardı. Ve bunun son derece önemli sonuçlarını da hep birlikte o dosyada görüyoruz.
"Hepimizi tatmin edecek bir kararın çıkması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edeceğiz"
Maalesef bugün bu anlamda özellikle ülkemizin ulusal ve uluslararası mevzuatı kapsamında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin tanıdığı çocuğun üstün yararının mahkeme kararlarında da egemen kılınabilmesi bakımından barolarımızın katılma talebinin kabulünün ne kadar önemli olduğunu ısrarla ve hukuki gerekçelerle vurgulasak da maalesef az önce mahkemenin verdiği kararla Türkiye Barolar Birliği'nin ve barolarımızın katılma isteminin reddine karar verildiğini sizlerle paylaşmak durumundayım. Tabii ki bu bizim açımızdan mücadeleyi burada bırakmak anlamına gelmiyor. Bizler aynı zamanda gözlemci olarak bu yargılamayı takip etmeye devam edeceğimiz gibi aynı zamanda mağdur ve müşteki ailelerin avukatlarına da hukuki ve teknik destek vererek süreçte maddi gerçeğe ulaşılması noktasında hepimizi tatmin edecek bir kararın çıkması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edeceğiz.
Kaboğlu: "Bu dava yalnızca Türkiye'deki en büyük sağlık sistemi skandalı değil belki de dünya sağlık tarihinin en büyük toplu davalarından biri"
İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Özden Kaboğlu ise davanın yalnızca Türkiye'deki en büyük sağlık sistemi skandalı değil, dünya sağlık tarihinin en büyük toplu davalarından biri olabileceğine vurgu yaparak, "Bizim açımızdan bir karanlık sayfadır. Anayasasında devlete sağlık hizmetlerinin canlanması ve denetlenmesi konusunda açıkça yükümlülük yükleyen az sayıda anayasa vardır. Bizim anayasamız bunu 56'ıncı maddesinde açıkça belirtmiştir bu yükümlülüğü. Yasamanın ve yürütmenin planlama ve denetleme yükümlülüğü burada görüyoruz ki, hem devlet hastanelerinde hem özel hastanelerde bu yükümlülük yerine getirilmiş değildir." diye konuştu.
"Burada yalnızca bebeklerin yaşamları kaybolmadı, bir sistemin çöküşüne de tanık olmaktayız"
"Burada bu büyük davanın görülmesi böyle bir sistemin sistemsizliğe dönüşmesi sonucudur" diyen Kaboğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bu açıdan bebeklerimizin, çocuklarımızın yaşamları karartılmış, yaşamlarından koparılmıştır. Burada ciddi bir yaşam hakkına yönelik tehdit söz konusudur. Baroların varlığı da hem hukukun üstünlüğüne saygı sürecine katkıda bulunmaktır, hem de insan haklarına en başta yaşam hakkı gelmek üzere katkıda bulunmaktır, sahip çıkmaktır, bunları savunmaktır. Bu talebimizle aslında biz, anayasamızın bize tanımış olduğu görev ve sorumluğumuzu yerine getirmeyi amaçladık. Özellikle sav, savunma hüküm üçlüsünde, savunmanın daha etkili olabilmesi amacıyla böyle bir istemde bulunduk. Ancak duruşmanın ilk günü adil yargılanma hakkının zedelenmesine tanık olduk. Dileriz ki yarından itibaren burada görülecek olan bu toplu dava duruşmaları daha adil yargılanma hakkına saygı duyularak gerçekleşsin. Ama şunu da söylemek gerekir ki, Türkiye'de sosyal devlet, hukuk devleti ve anayasanın bunlarla ilgili olarak öngördüğü hükümlerin askıya alınmış olduğu, saygı görmediği ve bunun sonucu olarak bu tür büyük toplumsal ve kolektif davaların görülmek durumunda kalındığına esefle tanık oluyoruz. Bu açıdan burada yalnızca bebeklerin yaşamları kaybolmadı, bir sistemin çöküşüne de tanık olmaktayız."