Fatih Erbakan: ''DEM Partililer üç talebimiz var dedi. Bunlardan iki tanesi müzakere edilebilir''
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, yeni çözüm süreci ve DEM Parti ile görüşmelerine ilişkin "iki tanesi ile müzakere edilebilir'' dedi.
ANKARA - Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, yeni çözüm süreci ve DEM Parti ile görüşmelerine ilişkin; ''DEM Parti heyeti geldiğinde bize dediler ki; 'Üç tane bizim talebimiz var. Biz özerklik veya federasyon gibi bir şey istemiyoruz. Bizim taleplerimizinden bir tanesi anadilde eğitim. Eğitim dilinin Kürtçe olduğu okullar olsun. İkinci teklifimiz belediyelerin, yerel yönetimlerin yetkileri artırılsın. Bir takım sorunların yerinde daha çabuk çözülebilmesi için. Üçüncüsü de bu Anayasa’daki vatandaşlık tanımıyla ilgili, etnik temelli bir vatandaşlık tanımı olmasın.' ‘Yani bu üç talebimiz var’ dediler. Tabii bunlardan iki tanesi müzakere edilebilir'' dedi.
Yeniden Refah Partisi (YRP) Genel Başkanı Fatih Erbakan, partisinin 6. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla basın ve medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle bir araya geldi. Erbakan, ''Altı yıl gibi kısa bir süre içerisinde 600 bin üye sayısına ulaştı ve Türkiye’nin üye sayısı bakımından üçüncü büyük partisi oldu. Bu bakımdan bu altı sene içerisinde girmiş olduğu her iki seçimde de yeni kurulan bir parti için son derece önemli işler ortaya koydu'' dedi.
Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Erbakan şunları söyledi:
''22 senedir iktidarda olan mevcut iktidar partisinin ilk ismi ‘Adalet’ biliyorsunuz ve adaleti tesis edeceklerine dair iddiayla ortaya çıktılar. Ancak maalesef adalet diyerek yola çıkıp, adaleti kendi siyasi çıkarlarına göre istismar eden adaletsiz bir anlayışı bugün Türkiye’de hakim kıldılar. Nepotizmde zirve yaptılar. Kamudaki atamalarda ısrarla mülakatı kaldırmayarak torpil ve adam kayırmacılığa maalesef devam ediyorlar. Eyliyeti de liyakati de maalesef bir kenara attılar. Bunu çok çeşitli olaylarla açık bir şekilde görüyoruz.
''‘Sadece muhalefet partilerinin belediyelerini biz inceleriz, iktidar partisi belediyeleri ile ilgili dosyaları rafa kaldırırız’ anlayışı adaletsiz bir anlayıştır''
Kendi belediyelerinde bu kadar yolsuzluk ve üsulsüzlük iddiası ve çok ciddi dosyalar bulunmasına rağmen; savcıları, hakimleri muhalif belediyelerin yolsuzluk, usulsüzlük iddialarıyla ilgili araştırma yapmak için seferber ettiler. Biz daha önce de ifade ettik; muhalif belediyeler de araştırılsın, YRP’li belediyeler de araştırılsın. Bu milletin bir kuruşu bile yanlış bir yere harcanmasın. Ama bu kadar ciddi iddialar ve dosyalar varken ‘Sadece muhalefet partilerinin belediyelerini biz inceleriz ama iktidar partisi belediyeleri ile ilgili dosyaları İçişleri Bakanlığı marifetiyle sümen altı ederiz, rafa kaldırırız’ anlayışı adaletsiz bir anlayıştır.
''Vatandaşın borçlanması devletin borçlanmasından daha felaket''
Kalkınma dediler ama 240’dan fazla devlete ait kuruluşu teslim almalarına rağmen bunlardan 170 tanesini satıp maalesef yok ettiler. 240’tan kala kala elimizde herhalde 70 tanesi kaldı. Bunlardan da çok önemli bir kısmı Varlık Fonu’na alındı ve Varlık Fonu’nda da bunlar üzerinden ipotek göstererek, borç alınarak aslında bu Varlık Fonu da bir ‘Yokluk Fonu’na dönüşmüş oldu. Merkezi yönetimin borcu 130 milyar dolardan 250 milyar dolara geldi. Toplam dış borcu ülkenin, 113 milyar dolardan 500 milyar dolar seviyesine geldi. Dış ticaret açığımız yıllık 15.7 milyar dolardan 106 milyar dolara geldi. Yani daha fazla borca batan ve daha fazla dışa bağımlı olan bir Türkiye haline 22 senenin sonuna gelinmiş oldu. Vatandaşın borcu 6.6 milyar liradan 3 buçuk trilyona fırlamış. 600 katlık neredeyse bir artış vatandaşın kredi kartı ve banka kredisi borçları. Yani vatandaşın borçlanması devletin borçlanmasından daha felaket.
''Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Almanya’ya iltica konusunda Suriye ve Afgan vatandaşlarını geride bırakarak birinci sıraya yerleşti''
Herkese iş herkese aş dediler. Bugün 15-30 yaş arası gençlerden üç tanesinden bir tanesi ne çalışıyor ne okuyor. Bu çok korkunç bir oran OECD ülkeleri içerisinde bu oran bakımından 1’inci sıradayız. Suç işlemeye müsait hale gelir, bunalıma girmeye müsait hale gelir, ülkeyi terk edip kaçmaya müsait hale gelir. Zaten şu oran sizlere çok şey anlatması lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Almanya’ya iltica konusunda Suriye ve Afgan vatandaşlarını geride bırakarak birinci sıraya yerleşti. Bu veri bile aslında Türkiye’nin halini göstermesi bakımından çok önemli bir veridir.
''Filistin’deki İsrail’in yaptığı çocuk katliamıyla buradaki yenidoğan çetesinin yaptığı katliam arasında bir fark var mı''
Kaliteli nesiller yetiştiren kaliteli eğitim sistemine geçmeyi hedefliyoruz. Bilimsel kalitesi yüksek olacak bu nesillerin aynı zamanda da ahlaki ve manevi kalitesi yüksek olacak. Sadece bilimsel kalite yüksek olup da ahlaki kalite yüksek olmazsa ‘yenidoğan çetesiyle’ karşılaşıyoruz. Adam doktor olmuş, belki hepimizden daha zeki ama bu zekasını bu ilmini yani gülüyoruz ağlanacak halimize... Küçücük yeni doğmuş bebekleri öldürmeye adıyor. Filistin’deki İsrail’in yaptığı çocuk katliamıyla buradaki yenidoğan çetesinin yaptığı katliam arasında bir fark var mı? Dolayısıyla ahlaki ve manevi kalite son derece önemli.”
YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan, açıklamaların ardından basın temsilcilerinin sorularını yanıtladı.
''PKK’nın, Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması uygun değil''
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti ile Öcalan’ın görüştürülmesi ile ilgili sözlerinin ve Erdoğan’ın ''Silahları gömün yolunuzu açarız'' açıklamalarının sorulması üzerine Erbakan, şöyle konuştu:
''Bir defa Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, Meclis’te konuşması gibi konulara bir defa karşı olduğumuzu defalarca söyledik. Böyle bir adım bir defa şehitlerimizin, gazilerimizin 402 yıldır terörle mücadelemizin hatırasına bir saygısızlık olacaktır. İkincisi böyle bir adım devletimizi, milletimizi ve silahlı kuvvetlerimizi aciz gösterecektir. Diğer bir husus sadece Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nın silah bırakacağını da düşünmekte aslında sığ bir yaklaşım. Çünkü PKK’nın yöneticileri zaten bu süreçteki yaptıkları açıklamalarda ‘Silah bırakılmasına Öcalan değil biz karar veririz’ dediler. Hemen o günlerde yapılan TUSAŞ saldırısıyla da hemen silah bırakma niyetinde olmadıklarını da aslında ortaya koydular. Öcalan’ın çağrısıyla diyelim silah bıraksalar bile aslında bizim için asıl tehdit olan PYD ve YPG var. 140 bin kişilik bazı ifadelere göre, 100 bin kişilik bir terör ordusu kurulmuş yanı başımızda. Sadece uzun menzilli füzeleri yok, savaş uçakları yok bir de tankları yok. Onun dışında her türlü silaha ve teçhizata sahip bir terör ordusu.. Bunlar silah bırakmadıktan sonra şu anda kendilerinin bile çok değer vermedikleri önemli görmedikleri PKK çatısı altındakilerin silah bırakmasının yeterli olmayacağını ifade ettik. Ve bu nedenle de Öcalan’ın serbest bırakılması, umut hakkından yararlanması, Mecliste konuşma yapması gibi konulara karşı olduğumuzu ifade ettik. Burada yapılması gereken bölgedeki insanlarımızın Kürtüyle, Arabıyla, Zazasıyla her etnik kökene sahip insanımızın her siyasi ve dini inanca sahip insanımızın temel talepleriyle ilgili bölgenin siyasi partileriyle müzakere edilmesi lazım. Kanaat önderleriyle, aşiret reisleriyle ve o bölge halkıyla bu müzakerenin yapılması lazım. PKK’nın, Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması uygun değil. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne halel getirmeyecek şekilde ne müzakeresi yapılacaksa bunlar yapılıp onların mahrum oldukları haklar varsa bu hakların teslim edilmesi için bir çözüm süreci yürütülebilir'' diye konuştu.
''Sayın Bahçeli’nin Erdoğan’a rağmen böyle bir çıkış yapacağını düşünmüyorum''
Yeni çözüm sürecinde MHP’nin daha fazla ön alıyor olmasını değerlendiren Erbakan, ''Mayınların Devlet Bahçeli tarafından patlatılması üzerine Sayın Erdoğan’ın plan kurduğuna ilişkin yorumlar var. Milliyetçilik üzerinden siyaset yapan Sayın Bahçeli’nin bunları söylemesinin daha az tepki çekeceğine ve daha fazla etkili olacağını düşünerek kendisine bunları söyletiyorlar diye görüyorum. Sayın Bahçeli’nin Erdoğan’a rağmen böyle bir çıkış yapacağını düşünmüyorum. Çok daha basit konularda bile çok daha fazla istişare yaptıklarını, birbirlerini zora sokmayacak şekilde hareket ettiklerini biliyoruz. Böyle bir süreci ‘Milliyetçi’ bir aktörle başlattılar. Ve bir birliktelikle, koordinasyon halinde yürüttüklerini düşünüyorum'' ifadelerini kullandı.
''Erdoğan ve Mehmet Şimşek olmak üzere bu çarkı çevirebilecek durumları kalmadı''
Erken seçim konusundaki görüşlerini açıklayan Erbakan, ''Biz 2026 yılının ilk baharında yapılabilir diye daha önce ifade etmiştik. 2025’in sonbaharı veya 2026’nın ilk baharı olabilir. Ama normal süresinden mutlaka daha önce olmalı. Çünkü gerçekten de milletin de dayanacak hali kalmadı. Devlette başta sayın Erdoğan ve Mehmet Şimşek olmak üzere bu çarkı çevirebilecek durumları kalmadı'' dedi.
''Çocuklarında mutlaka bir kreş ortamında bulunması gerekiyor''
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın belediye kreşleriyle ilgili gönderdiği yazı ve sonrasındaki tartışmalarla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Erbakan, şunları ifade etti:
“Nereden baksanız bir ayrı durum. Bir defa CHP daha önce AK Parti belediyeleri böyle bir şey yapamasın diye konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürüyor. Anayasa Mahkemesi burada CHP’nin istediği bir şekilde yani kreşlerin aleyhinde bir karar ortaya çıkarıyor, belediyeler kreş açmasın diye. CHP kendi çıkarttığı karara rağmen kreşleri devam ettirmek istiyor... 'Bu ne perhis bu ne lahana turuşusu' durumu hem CHP hem de AKP açısından. Ancak CHP’nin LGBT tutumunu bildiğimiz için bir de 4-6 yaş çocuklara Kur’an öğretilmesiyle ilgili olumsuz görüşlerini bildiğimiz için burada bu kreşlerin sıkı bir şekilde denetlenmesi. İlgili kurumlar tarafından bakanlıklar tarafından denetiminin yapılması gerektiğine de inanıyorum. Bunların da tabii başı boş bırakılmaması lazım. Çünkü CHP’nin bu görüşleri bakımından biz de bir endişe yaşıyoruz. Ancak bunların topyekun kapatılması tamamen yasaklanması görüşüne de katılmıyoruz. Çünkü gerçekten de önemli bir hizmet veriliyor. Burada normal kreş fiyatlarının çok daha altında özellikle annelerimize önemli bir hizmet. Bugün Türkiye’nin kriz ortamında annelerinde çalışması gerekiyor. Annelerin babalarla beraber çalışması gerektiği için çocuklarında mutlaka bir kreş ortamında bulunması gerekiyor. Milletimiz için önemli. Milletimizi mağdur etmememiz lazım. Ama denetleyerek yasalara uygun bizim kültürümüze değerlerimize uymayacak bir ideoloji aşılanmadan bu kreşlerin devam etmesi lazım diye düşünüyorum.”
''DEM 3 talebimiz var dedi. 2'si müzakere edilebilir''
DEM Parti ile geçtiğimiz hafta kayyumlar üzerine bir görüş yaptığı hatırlatılarak, DEM Parti’nin açılım sürecine ilişkin istekleriyle ilgili soruyu da Erbakan şöyle yanıtladı:
“Türkiye’nin İran’ın, Irak’ın ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması bizim en önemli kırmızı çizgimiz. Ancak tabii siyonist güçler tam tersine bu 4 ülkenin mutlaka bölünmesi yolunda çalışmalarını yürütüyorlar... Tabii ki Türkiye’nin toprak bütünlüğü de çok önemli. Burada tabi DEM Parti heyeti geldiğinde bize dediler ki; 'Üç tane bizim talebimiz var. Biz özerklik veya federasyon gibi bir şey istemiyoruz. Bizim taleplerimizden bir tanesi anadilde eğitim. Eğitim dilinin Kürtçe olduğu okullar olsun. Diğer ikinci teklifimiz belediyelerin, yerel yönetimlerin yetkileri artırılsın. Bir takım sorunların yerinde daha çabuk çözülebilmesi için. Üçüncüsü de bu Anayasa’daki vatandaşlık tanımıyla ilgili, etnik temelli bir vatandaşlık tanımı olmasın'. Yani bu üç talebimiz var dediler. Tabii bunlardan iki tanesi müzakere edilebilir. Yani Anayasa’daki bizim vatandaşlık tanımımızın değiştirilmesinin çok büyük sorunlara yol açacağını düşünüyoruz. Ancak yerinde yönetimin güçlendirilmesi ile ilgili ne gibi yetkiler istiyorsunuz, hangi sorunları şuanda çözemiyorsunuz da bu yetkiler artığı zaman nasıl çözeceksiniz. Bunlar ile ilgili müzakere yapılabilir. Yani orada YRP’li belediyelerin de yetkisi artacak, oradaki kaymakamların, valilerin de yetkisi artırılabilir. Ama dediğim gibi Türkiye’nin birliğine, beraberliğine bölünmez bütünlüğüne halel getirmeyecek şekilde bu adımların atılması şartıyla. Diğer taraftan tabi bizim resmi dilimiz Türkçedir., tektir. Bunun arkasından bir dil daha konulmasıyla çok büyük kaos oluşur. Çünkü Zazaca var, Arapça var... Türkiye’de çok sayıda diller konuşuluyor. O zaman hepsinin ortaya konuşduğu bir kaosun oluşacağı ortamı oluşur. O nedenle resmi dilimiz Türkçe” dedi.
''Tamamen askeri hayatlarının sona erdirilmesi bir miktar fazla oluyor''
Erbakan, ihraç istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilen teğmenler ile ilgili soruya da, ''Emir komuta zincirine, yazılı kurallara aykırı böyle bir hareketin yapılması kabul edilebilecek bir durum değil. Ancak tamamen ordudan ihraç edilmek yerine belki de bunun bir alt seviyesindeki cezayla cezalandırmaları söz konusu olabilirdi. Bir ihtar olabilirdi. Ama tamamen askeri hayatlarının sona erdirilmesi bir miktar fazla oluyor diye de düşünüyoruz açıkçası. Ama tabii bunun bir karşılığı, cezası olması lazım. Mesele 'Atatürk’ün askeriz' demek olmadığını MSB ve Genelkurmay Başkanı da olmadığını ifade ediyor. Orada emir komutaya aykırı bir eylem yapılmış olması'' yanıtını verdi.